Aynı Renkleri Gördüğüze Nasıl Emin Olabiliriz?

Felsefe

İngiliz Felsefeci John Locke, çocukluk çağında aklına gelen bir fikir üzerine büyüdüğünde de geniş çaplı araştırmalar yaptı. Fikir şuydu; Arkadaşımın gördüğü renk ile benim gördüğüm rengin aynı renk olduğuna nasıl emin olabilirdim? İkimizin de çimenin yeşil ve göğün mavi olduğu konusunda anlaşmamız, bizim o renkleri aynı gördüğümüz anlamına gelmez. Belki benim yeşil ve mavi anlayışım, onunkinden farklıdır.
Aslında renklerin var olduğuna karşı çıkmak için geçerli bilimsel nedenler var. En azından, bizim genelde algıladığımız gibi olmayabilirler. Galileo ve Descartes gibileri bunun nedenlerini iyi anladılar, ancak bu deneyleri en açık olarak dile getiren kişi, İngiliz Felsefeci John Locke oldu.

Algı

Locke, o zamanlar güncel olan, maddenin parçacık kuramına katıldı; buna göre bütün fiziksel nesneler en küçük parçacıklardan oluşuyordu. Parçacık kuramına göre, nesnelerin birbirini etkilemesi, bu parçacıklar arasındaki mekanik etkileşimden ileri geliyordu. Algıların da benzer bir mantığa göre işlediğinden Locke’un hiç kuşkusu yoktu. Arada, bir nedenler zinciri olmalıydı. Bu zincir, algılanan nesnedeki parçacıkların devinimi ile başlamalı, duyu organlarındaki parçacıkların bu hareketten etkilenmesi ile devam etmeli ve beyindeki parçacıkların hareketi ile son bulmalıydı. Ve bunun son bulduğu aşama; görme, işitme, dokunma, tatma ve koku duyularının bilinçli bir deneyimiydi. O halde, dünyadaki nesneler duyularımızı işletiyorlar ve zihnimizde düşüncelere yol açıyorlardı. Bu düşünceler, fiziksel nesneleri bilincimizde temsil ediyorlar. Sonuç olarak, biz dünyadaki nesneleri hiçbir zaman doğrudan algılayamıyorduk, ama ancak dolaylı olarak, düşüncelerimiz aracılığı ile algılıyorduk. Diyelim, ben bir portakala baktığımda, benim algıladığım portakalın kendisi değil, onun zihinsel bir temsili, onun bir tür iç imgesi ya da örneğiydi.

Birincil ve İkincil Nitelikler

Locke’un anlayışına göre nesneler, zihnimizde düşünceler üretecek çeşitli güçlere sahiptir (o buna nitelikler derdi). Örneğin bir portakalın yuvarlık olmak, sıkı olmak, portakallık ve tat gibi ntelikleri vardır. Ama Locke burada iki tür nitelik arasında önemli bir ayrım yaptı: birincil ve ikincil. Nesnelerin birinci nitelikleri biçim, boyut ve devinimi içerir. Bunlar zihnimizde nesnelerin asıl özelliklerine benzer düşünceler üretirler. Başka bir deyişle, biz yalnızca nesnelerin biçim, boyut ve denirimleri olduğu düşüncesi ile kalmayız; nesnelerin gerçekten biçimi, boyutu ve denivimi vardır. Locke, “Bu nedenle bunlara gerçek nitelikler denebilir. Çünkü bunlar nesnelerde gerçekten vardır,” diye yazar. Nesnelerin ikincil nitelikleri renk, tat ve kokuyu içerir. Onları birincil niteliklerden ayran şudur: Bu nitelikler duyularımızı etkiler ve böylece, asıl nesnelerin gerçek özellikleri ile bir benzerlik taşımayan düşünceleri üretirler. Örneğin, ben bir kartopuna bakarken benim zihnimdeki beyazlık düşüncesi kartopunun içinde bulunmaz.

Nesnelerin İkincil Nitelikleri Vardır ve Yoktur!

Bütün bunlar kafa karıştırıcı görünüyor. Nasıl olup da Locke bir yandan portakalın tat ve portakallık gibi ikincil nitelikleri vardır deyip, öte yandan portakalın kendisi ne tatlıdır ne de portakal rengindedir diyebilmiştir? Locke’a göre, ikincil nitelikler nesnelerin kendi özellikleri değil, nesnelerin algılayanlarla etkileşiminin özellikleridir. Belli bir nesnenin nasıl göründüğü, nasıl tat ve koku verdiği, sonuçta onu oluşturan parçacıkların, onların kendi birincil nitelikleri nedeni ile, bizim duyu aygıtımıza yaptığı etkiye dayanır. Bir portakalın portakal olarak görünmesinin nedeni, parçacıkların kendilerinde olduğu varsayılan portakallık değil, nesnenin mikroskobik parçacıklarının boyutu, şekli ve devinimidir. Locke şöyle yazar: “İkincil nitelikler … aslında içinde bulundukları nesnelerde hiçbir şey değildirler, ama onlar, birincil nitelikleri ile içimizde çeşitli duygular üreten güçlerdir.” Kesin bir dille söylersek, bir portakal portakal rengidir demememiz gerekir, ancak onun portakal rengi “göründüğünü” söyleyebiliriz.
Locke sonra eğer görecek gözler, işitecek kulaklar, koku alacak burunlar ve tat alacak diller olmasaydı, o durumda bütün renkler, sesler, kokular ve tatlar, bizim onları düşündüğümüz anlamda, yok olur giderlerdi ve kendi nedenlerine indirgenirlerdi diye ekler.

Bilimsel Dipnot

Belli ki Locke’un çağından beri bilim ilerledi. Locke, portakal rengi düşüncesi, zihinde, portakal parçacıklarının gözlerimizle karşılık etkileşimi sonucu oluşur diyordu. Bugün, portakalın yüzeyindeki atomların ılıktan nasıl etkilendikleri ve sonra ışığın gözlerimizi nasıl etkilediğinden söz ediyoruz. Fakat çağdaş bilimsel açıklama yine de ikincil değil birincil niteliklere dayandırılacaktır.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.